”Büyük Birader Seni İzliyor”

Yanılmıyorsam ortaokul ya da lise yıllarımdı, Orwell’in 1984 romanını okuduğumda. Aradan yirmi-yirmi beş sene belki de daha fazlası geçmiş olmasına rağmen geçen zaman içinde bu roman hakkında sürekli olarak düşünürüm, çokça zaman bu romandan alıntılar yaparım gündelik hayat içinde. 1984 esasında, 1949 yılında yayımlanmış kötücül bir geleceği, yeri, baskıcı bir düzeni yani bir distopyayı anlatıyor bize, tüm çıplaklığıyla.
Romanda dünya; Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya olarak üç farklı süper gücün hâkimiyeti altındadır. Okyanusya’da yaşayan orta halli bir memur olan Winston Smith’in gözünden Okyanusya toplumu anlatılır. Ülke ‘Büyük Birader (Big Brother)’ olarak bilinen bir lider ve partisi tarafından otoriter bir yönetim anlayışıyla yönetilmektedir. Parti, iktidarını sıkı bir yönetim, gözetim ve muhbirlikle güçlendirmekte ve ülkeyi bu şekilde yönetmektedir. Okyanusya, Avrasya ve Doğu Asya sürekli birbirleriyle savaş halindedir ve sürekli olarak kimin kiminle savaş halinde olduğu, müttefiklikleri değişmektedir. Önemli olan savaşın bir galibi olup olmaması ya da kiminle olduğu değil, ekonomik dengelerin korunması için savaş halinin sürekliliğidir.
Parti, her türlü bilgiyi manipüle edebilir ve bir gün önce gerçek olan bir şeyin ertesi gün tamamen tersinin gerçekliğini halka empoze edebilir. Barış Bakanlığı, Bolluk Bakanlığı, Sevgi Bakanlığı, Doğruluk Bakanlığı gibi kurumlar esasında isimlerinin bizim anladığımız anlamlarının tersi yönünde çalışır; savaşı, yiyecek kısıtlamalarını, isyan ve işkenceyi, gözetimi sağlarlar.
***
Normalde bu yazımda Kocaeli’nin ulaşım planlaması ile ilgili yazmayı planlıyordum ancak ilk önce yılbaşında ardından İzmir’de yaşadığımız terör saldırıları, OHAL’in Nisan’a kadar devam etmesi kararı, bir yandan da Anayasa değişikliği tartışmalarının sürdüğü bir ortamın bana yazdırdığı birdenbire Orwell’in 1984 romanı oluverdi.
Esasında tümden, dünyanın Orwellyen bir distopyayı yaşadığı bu ortamda Türkiye de bundan nasibini çokça alır hale geldi. Son birkaç yılda yaşadığımız; çözüm süreci, 15 Temmuz’da yaşadığımız darbe girişimi, OHAL’e rağmen artarak devam eden – ve artık her gün bir başkasıyla karşı karşıya kaldığımız – terör saldırıları, Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi tartışmaları, özgürlüklerinden ve/veya işlerinden olan gazeteciler, devletin kurumlarının (son örnekte) birkaç gün önce yılbaşı kutlamalarını gayrimeşru ilan ederken hemen terör saldırıları sonrası tersi yönde açıklamalar yapıyor olabilmeleri bu distopyayı güçlendirir nitelikte görünüyor. Son olarak da daha bölgede sokağa çıkma yasakları ve operasyonların devam ettiği bir dönemde Sur İlçesi için atılan “TOKİ Göreve” manşetleriyle adeta her şerden hayır çıkarmaya çalışan siyasi otoriteye yakın gazetelerin manşetlerinin üzerinden görece çok da fazla uzun zaman geçmemişken Sur’da kentsel dönüşüme ‘start’ verilmesi bu Orwell’in 1984’ündeki bakanlıkları hatırlatıyor bize.
Bu örnekler ne yazık ki hem Türkiye için hem de dünyanın geneli için arttırılabilir. Ancak asıl olan bir şey var ki; 1984’teki gibi “Büyük Birader’in Bizi İzliyor” olduğu bir dünyada ve Türkiye’de yaşamaya devam ediyor olduğumuz. Şimdilik…