Şüphesiz ‘algı’ yönetilebilir, yönlendirilebilir. Fakat bu kadarı biraz fazla değil mi?
Ülke gündemine baktığımızda konuşulması gerekenler; Barış Pınarı Harekatı kararı alınmadan evvel nedenleri ve sonuçlarıydı.
Sürekli olarak yapılan zamlardı.
Katledilen kentlerin mücadeleleriydi.
***
Deprem bölgelerinde, özellikle İstanbul’da beklenen büyük deprem, alınmayan tedbirler, riskli bölgelerin tespiti, yapılması gerekenler, zamanla yarış halinde olmamız gerekliliğiydi.
Açlık sınırında yaşam mücadelesi veren aileler, çocuklar ve yapılan israfların değerlendirilip, alınması gereken önlemlerin düşünülmesiydi.
***
Özel yetenek sınavıyla öğrenci alımlarının durdurulmasıydı…
Kısacası; yaşam hakkı, barınma hakkı, eğitim hakkı, adil, demokratik ve eşit haklarla yaşam savunulmalı, emeğimiz, eforumuz, dikkatimiz bu konularda olmalıydı. Olamıyor…
Toplumun algısı o kadar basit yönetilmeye çalışılıyor ki insanın aklı şaşıyor.
Sadece ülke genelinde değil, yerelde başlıyor bu durum.
***
Günlerdir hayretle izliyorum Kocaeli gündemini:
Önce, Kocaeli Baro Başkanımız hedef gösterilip Barış Pınarı Harekatına dair açıklama yapmamakla suçlandı.
Çok uzun zamandır, Kocaeli Barosunu özlenen yerine çıkartan, canla başla çalışan, dik duruşlu, samimi, adil, duyarlı Baro Başkanı Av. Bahar Gültekin Candemir, bu kentte hedef gösterilecek en son isimlerden biri.
***
Yapılan suçlamalar ise trajikomik.
Bu kentte bir baro başkanının hukuku savunması, çarpıtılarak adeta suçmuş gibi gösterilmeye çalışıldı.
Doğru yaptığı bir iş üzerinden bir başkanın suçlanmasını da gördü bu kent.
Değerli Başkan konuyla ilgili yerinde bir açıklama da paylaşıp gereken cevabı vermesine rağmen ve çokça yazılıp çizilmesine rağmen ben de bu konuda tarihe not düşmeyi bir sorumluluk olarak görüyorum.
***
Başarılı bir baro başkanı üzerinden algıyı yönetmeye çalışmak abesle iştigalden başka bir şey olamaz.
Gündemi bir diğer meşgul etme gayreti ise; İzmit Belediyesi’nde çalışıp da işe gelmeyen, her türlü hukuki sürecin olması gerektiği gibi işletildiği ve neticede iş akdinin feshedildiği bir kişi üzerinden yürütüldü.
Açıklamalar yapıldı, eylemler yapıldı, hala köşe yazıları yazılıyor.
***
İşe gitmeden para alan bir personeli savunacak hale nasıl gelinir bunu anlamak mümkün değil.
Bunun tartışılacak bir tarafı mı var?
Bunca sıkıntı, zamlar, savaşlar, şehitlerimiz, eğitim sorunları, barınma sorunları varken; işe gitmeyen birinin iş akdinin feshi bu kadar konuşulur mu?
Gerçek gündeme bir an evvel dönmemiz gerek, dönmemiz ve düşüncelerimizi, eylemlerimizi bu gerçek gündeme yönlendirmemiz gerek.
***
Aksi takdirde, bu boş, sahte gündemler, biz farkına varmadan tüm insanca yaşam haklarımız üzerindeki etkisini müthiş bir ivmeyle arttıracak. Geriye dönüp baktığımızda göreceğimiz manzara için buraya bir alıntı bırakıyorum;
“…Tek bilinen, kağıt üzerinde bol keseden bot üretilirken, Okyanusya halkının belki de yarısının yalınayak dolaştığıydı…” (George Orwell / 1984)