“Seçememe Özgürlüğü” başlıklı yazımda ‘hayır’ veya ‘evet’in yüzde kırklar – elliler civarında olacağını ikisinin de yüzde ‘altmış’ı aşmasının pek mümkün görünmediğini yazmıştım.
Gündüz Vassaf’ın Seçememe Özgürlüğü başlıklı yazısındaki: “Seçmek suretiyle, BİZ’i, birçok “biz”lere bölüyoruz. Her şeyi kapsayacak anlamda bir sözcük olduğu halde, biz, genellikle bir dışlamayı belirtmek için kullanılır. Biz ancak BİZ anlamına gelmediği zaman biz anlamına geliyor” kısmını alıntılamış, kullanılan dilin yapıcı bir dil olmadığını, bu referandumun ya da herhangi bir seçimin sonunda ayrıştırılan daraltılan ve karşı karşıya getirilen iki taraf olmamayı umduğumu belirtmiştim.
***
Referandum neticesi olarak ise yüzde elliye yakın kişi hayır derken, çok küçük bir oy farkıyla Anayasa referandumu kabul edildi.
Üstelik mühürsüz zarfların, oy pusulaların kabul edilmesi, tercih yerine evet mührü basılmış olan oyların da sayıma dâhil edilmesi gibi Yüksek Seçim Kurulunun hukuk dışı uygulamalarına rağmen çıktı bu sonuçlar.
Su-i misalin emsal olmayacağını bile bile, bunun daha önce örneği varmış, yokmuş gibi bir tartışmaya girmek ise abesle iştigalden başka bir şey değil.
Seçimin sonucunu değiştirir mi değiştirmez mi ayrı bir tartışma ama asıl mesele değiştirmeyecekse seçimin meşruluğunu sorgulatmanın hiçbir anlamı olmamasına rağmen bu kararın verilmiş olmasıdır.
***
Başından beri Anayasanın bir toplumsal sözleşme olduğu ve toplumsal bir uzlaşı ile yapılması gerekliliği çokça yazıldı ve söylendi.
Toplumsal bir uzlaşı ile yapılmayan bir Anayasanın bir dayatma olacağı, çoğunluğun kendi istediklerini oylama ile dayatmaya çalışmasının demokrasi olmadığı olsa olsa demokrasiyi araç olarak kullanan bir çoğunluk diktatörlüğü olacağı defalarca anlatılmaya çalışıldı.
Referandum sonucu ise yurttaşların net bir şekilde ikiye ayrılmış olduğunu ve bu koşullarda referanduma gidilmesine rağmen uzlaşının fiili olarak da olmadığını gösterdi.
***
Bunun üzerine elbette söylenecek çok şey var.
Öncelikle, daha önce de çokça yazıldığı üzere siyasi otorite OHAL’de Anayasa değişikliğini referanduma götürmenin bütün imkânlarını kullandı.
Eşitlik ilkelerinin tamamen ortadan kalktığı bir referandum süreci yaşadık.
Dün gece kesin sonuçlar gelmemişken balkon konuşmalarını yapan başbakan ve cumhurbaşkanının, birleştirici konuşmalar yapmaya çalışmalarına rağmen satır aralarında esasında ötekileştirici birçok ifadeleri ise sürecin tam olarak atlatılamamış ve istenilen sonucun da alınamamış olduğunu gösteriyor.
***
Her şeye rağmen bu oranların ‘hayır’ çıkmasını isteyen kesimler tarafından bir başarı olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bütün devlet olanaklarına karşı ve bütün kısıtlamalara karşı çalışmalar yürütüldü.
Anayasa değişikliğine karşı olan sivil toplum kuruluşları adeta konuşturulmadı.
OHAL’in tüm olanakları kullanılarak sokağa çıkmaları, broşür dağıtmaları, stant kurmaları yasaklanırken ve ’hayır’ diyenlerin terörist ilan edilmesinin bir adım ötesi olarak; “karşı çıkacağım derken dünyanızı da ahiretinizi de tehlikeye atmayın” bile denilebildi.
Tarihte bu tip ifadelerin çokça örneği var; ne yazık ki bu da bize nasip oldu.
***
Bütün bunlara rağmen, bu eşitliksiz süreç, bir araya çok fazla gelemeyen, aynı masada çok sık beraber oturması mümkün olmayan birçok insanın bir araya gelmesini ve birlikte mücadele etmesini sağladı. Birbirine olan saygıyı ve güveni pekiştirdi. Sivil toplum kuruluşlarının toplumsal hayat için ne kadar önemli olduğunu gösterdi.
***
Bir parantez TMMOB’ye açmam gerekiyor, biraz da mensubu olduğumdan dolayı ayrıcalık tanıyarak. TMMOB genel kurulda aldığı kararı ile yurdun her yerinde gerek il koordinasyon kurulları aracılığıyla gerekse de yönetim kurulu il il dolaşarak yapılması planlanan Anayasa değişikliği maddelerini anlatmaya çalıştı.
Her gün sokaklarda, panellerde yurttaşlarla bir araya geldi.
Bu süreçte oldukça başarılı olduğunu ve halktan ciddi bir karşılık bulduğunu düşünüyorum.
***
Sonuç olarak bu süreçte ‘hayır’ için çalışanlar, ‘hayır’ı büyütenler bu ülke için, karşılığında cennet vadedilse dahi, çocuklarımızın geleceği, adil, laik ve demokratik bir ülke, daha yaşanılır kentler, ormanlar, kıyılar için mücadeleyi sürdürecektir.
TMMOB eski başkanı Mehmet Soğancı’nın bir panelde söylemiş olduğu şu cümleyi çok önemli buluyorum: birileri bize cehennemi yaşatmaya çalışsa dahi, bizler; çocuklarımızın geleceği için baharı getirmek adına mücadele etmeye devam edeceğiz.
Bu referandum sonucu; mücadelenin hiçbir zaman bitmediğini; ‘o halde’ mücadeleye devam etmenin tam zamanı olduğunu göstermiştir.